27.7.13

Evdeki huzur, mutluluk budur.

Sevgili kızgın kumlardan serin sulara atlayanlar, atlamak üzere olanlar ya da hiç atlamayanlar; hepinize klimalı ortamdan selam ve sevgi getirdim. Yetişkin bir Leah olarak lisans hayatım boyunca 284 gün çalışmışım, sicilime işlemiş. Bırak sicili içerime bile işledi hem okul hem staj kastırmak. Geçen yazımı da 'Ne olacam ben ehi öhü ühü' şeklinde bol soru işaretli yazmıştım. O yazıyı yazdıktan yaklaşık 3 hatta 2 buçuk gün sonra (çünkü yazıyı gece yazmıştım da) görüştüğüm yerlerden bir teklif aldım. Hiç ummuyordum, hiç beklemiyordum açıkçası.

Daha önce de bahsettiğim gibi görüşmelere tam bir Zeyna gibi gidiyor haşin haşin görüşüp geliyordum. Her şeyin cevabını çatır çutur veriyordum. Bu da öyle görüşmelerden biriydi. Hatta yönetici görüştüğüm diğer firmaların ismini istediğinde ve ben söylediğimde 'Hmm görüştüğün yerlerde pek seçici değilsin anlaşılan' dediğinde 'Tabii ki görüşücem ben bir yeni mezunum ve seçeneklerimi görmek, bilmek istiyorum bu benim en doğal hakkım ve tüm bu görüşmeleri de birer deneyim olarak görüyorum ben' demiş lafımı gomuştum. Sonra adam blogumu sormuştu. Ehi ehi gizli işte kem küm yapmış bu küçük sırrımızı güvende tutmuştum. Hatta görüşmenin sonunda işi yabancı dizilere getirip dizi muhabbeti bile yapmıştım. (Yalnız, yazınca ne biçim bi görüşme olmuş lan bu demekten kendimi alamadım)

Teklif vermek için tekrar görüşmeye çağırdıklarında içimde hiç kabul edeceğime dair bir his yoktu. Düşük maaş verirler ya kabul etmem falan diye düşünmüştüm. Ama evime 15 dakika yürüme mesafesinde olduğu için yürüdüm gittim işte. Sonuç olarak kabul edeceğim şartları bana sağladıklarını gördüm ve kabul ettim. Artık işliyim çocuklar. İŞLİ. Darısı herkesin başına.

Yalnız bu işsizliğin bok gibi bir his olduğunu bilenler bilir. Hele ki o ne olucam ben devlet memurluğu mu yapsam özel sektörde mi sürünsem sürüncemesi inanılmaz çılgındır. Ben 8 buçuk 5 buçuk çalışmayı denemeye karar verdim özel sektörde. Tek temennim herkesin de aradığı işi bulması, huzura kavuşması, bol kazançlar elde etmesi, mobbingsiz yaşaması. Umarım benim için de hayırlı olan olur.

Şimdi siz beni böyle ekstrem mutlu, havası yerinde, zil takıp oynayan bir Leah olarak hayal ediyorsanız yanılıyorsunuz sevgili optimist polyannalarım. Evde durumlar hiç iyi değil. Kardeşim hala obsesif kompülsifliğini ağır ağır geçiriyor, annem kafayı yemekte ve mantık dışı davranmakta sınır tanımıyor. İkisi de hayatı bize zindan ediyor babamla. Annem kardeşime hala kul köle. Kardeşim hala tedaviyi reddediyor ki son zamanlarda öfke kontrolü bile yapamıyor o derece çılgın bir durum var. Bu arada hiç çalışmadan bir üniversitenin Edebiyat bölümünü kazandı. Nasıl okuyacak bir fikrim yok zira zekası bile geriledi artık. Annem desen kardeşim yurtta kalsa bile o şehirden ev kiralayıp kirada oturmaya kararlı. Babam sikinde bile değil. Ailenin paramparça olması, kardeşimin 19 yaşında bakkala bile gitmemiş bir ergen olması, kendi ayakları üzerinde duramıyor olması umurunda değil. Nasıl bir kafa yaşıyor anlamak namümkün. Neymiş efendim Aydın'daki üst kattan çok gürültü geliyormuş, bu evde daha fazla yaşayamazmış.

Son zamanlarda o kadar çok sinirlendim o kadar çok karardım ki gerçekten ne iş bulduğuma sevindim ne de başka bir şey. Hissedemiyorum artık hiçbir duyguyu. 2013 yılı tüm ailemi sikti attı. Kardeşimi ayrı bir hastaneye annemi ayrı bir hastaneye kapatmak istiyorum. Alın dicem düzeltin bunları. Bi de bazen Allahım diyorum hiçbir malımız mülkümüz hiçbir şeyimiz olmasın ama evde huzurumuz olsun diye dua ediyorum. Ama duayla olacak işler değil bunlar. Ya da babamın sözünü geçirmesiyle. Ya da bir aile büyüğünün gelip konuşmasıyla falan. İşte böyle boktan durumlar çocuklar. Kendimle ilgili hiçbir sorunumun olmaması her şeyin mükemmel olduğu anlamına gelmiyor. Hiçbir şey mükemmel değil, her şey eksik. Her evin sorunu var mutlaka, neler neler de duyuyoruz ama bu nasıl bir sınav ben anlamadım. Ne zaman bitecek hiçbir fikrim yok.

Bu arada taa en başından beri ailem konusunda bana destek veren yüreği tertemiz insanlar oldu gerek mail yoluyla gerekse yorumlardan. Nasıl teşekkür etsem ne desem bilmiyorum. Tek bildiğim iyi ki bu blogu açmışım, iyi ki birbirimizin içini görmüşüz, birbirimize dokunmuşuz. İyi ki varsınız, iyi ki burası var.

Yine başı farklı sonu farklı yazı yazan Leah bildirdi,
Ramazanınız da mübarek olsun,
Hamileler de sokakta istediği gibi dolaşsın,


8.7.13

Mezuniyet balomuzu da yaptık, bitti, SON.

Tüm vasıfsızlığım ve işsizliğimle hepinizi selamlıyorum şekerparelerim. Siz yokken başımdan 2 mezuniyet töreni, 1 de mezuniyet balosu geçti. Böyle deyince sanki başımdan 3 evlilik geçmiş gibi oldu ama anladınız siz. Resmen boş zamanlarımda mezun oldum ben. Bir sürü tantana, bir sürü heyecan, bir sürü farklı duygu, bir sürü üzüntü. Her şey bir aradaydı. Ayaklarım sonsuz kez geri geri gitti. Öğrenci olmak inanılmaz güzeldi. Öğrenci kartımı geri verirken yaşadığım duygu sebebiyle güney çimlere yatıp debelenmek istedim. Zaten bir süre sonra akbilimin tam ücret basacak olması beni mahvediyordu, öğrenci kartımı verince kendimi çırılçıplak hissettim. Resmen halk olmuştum artık. Otobüslerde 1.95TL basacak, hiçbir öğrenci indiriminden faydalanamayacaktım. Buna yaşamak mı denirdi? Denmezdi tabi. Şu sıralar bitkisel hayatta gibiyim. Tam bir ev kızı oldum.

Mezuniyet törenlerini geçip direkt baloya dönmek istiyorum. Balomuzu Çırağan Sarayı'nda yaptık. 10 kişilik saplar masamızda gayet mutlu mesuttuk. Yemekten önceki kokteyl inanılmaz zevkliydi. Hepimiz birer Ivana hepimiz birer Hakan Akkaya olduk, gelen geçen kızlara 'bizımla diyılsın' falan yaptık. Pek çoğunuzun tahmin edeceği üzere damat annesi modunda gelen kızlarımız vardı. Yanlış makyaj kurbanı olan teyze görünümlü hanım kızlarımız vardı. Günlerce aradıkları elbise sonucunda baloda çılgınlar gibi pişti olan tontiriminnoşlarımız vardı. Penye elbise giymiş ve babetle gelmiş paçoz kızlardan bahsedip yazının şıklığını düşürmek istemiyorum. Ben su yeşilimsi uzun bir elbise giymiş, makyajımı kendim yapmıştım. Kendimden pek aşırı memnun olmasam da ortalamanın üzerindeydim. Kimseyle pişti olmadım. Geceyi başarıyla tüm zerafetimle atlattım.

Tabii ki çift çift gelen ve beni kalbimden yaralayan bir takım insanlar da yok değildi. Böyle tatlış tatlış takıldılar. Kimisi kendisini nişan töreninde zannetmek suretiyle erkek arkadaşının kravatını bile elbisenin renginde taktırmıştı. Olsundu. Sevgilisiyleydi. Erkek arkadaşım askerde olmasaydı yanımda olsaydı da kravatını elbisemle uyumlu taksaydı. Ona bile razıydım. Amma ve lakin askerde olması dolayısıyla o gece benimle birlikte olamadı. Neyse. Yanımda olsaydı hata kaza biz de yatcaz kakcaz yatcaz kakcaz hoop ordayım gibim hoppidik şarkılarda slow motion dans eden çiftlerden olabilirdik.

Ben oldum olası böyle discodur odur budur takılan kızlardan olamadım. Hani şık şık, ağır ağır kıyafetler giymiş, süslenmiş tiplerin de sarayın orta yerinde Murat Dalkılıç, Hande Yener vb. şahısların şarkılarıyla hoplayıp zıplamasını da pek anlamıyorum. Ağır abla mıyım neyim. Efendi efendi masamızda oturup sohbet muhabbet etmeyi yeğlerdim mesela. İyiydik öyle.

Neyse bir Boğaziçi öyküsü de bu baloyla sona erdi. İçimde kocaman bir boşluk. Ne olacağım endişesi. Bu arada KPSS'ye de girdim. Tarih coğrafya kısmı eşsiz kötü geçti pek çoklarınki gibi. Ondan pek bahsetmeyeyim. Gerçi yeni mezun oldum ama iş bulamamış olmam acayip mutsuzlandırıyor beni. Hani Boğaziçiliyim diye havada kapacaklardı lan, havamı alıyorum bildiğin. Gittiğim tüm iş görüşmelerinin süreçleri de sağ olsun bir ömür sürüyor. Beklemeye tahammül bırakmıyorlar artık. Yıldım ya. Böyle bir mutsuzluk, böyle bir umutsuzluk yok yani. Devlet mi olacak özel mi olacak ne sikim olacaksa olsun yaşamak istemiyorum bu süreci ben. İnsan mezun olduğuna sevinmez mi ya da mezun olunca bi hafiflemez mi ya. Hafifleyemedim, sevinemedim, daha da ağırlaştırdı beni bu mezuniyet.

Mezuniyetim ve işsizliğim vatana millete hayırlı olsun.
Bi de o tarih kokan sarayın içindeki yürüyen merdivenler nedir abi ya? Tarihi eserlerin amına koymakta ülke olarak yeminle üstümüze yok.
Hepinizi halktan biri olarak öptüm, sardım, sevdim.